13 Mayıs 2010 Perşembe

eskiler2

sonu var mı?

27/9/2006 - bile


gece oldu

karanlıkta daha güzel görünür travestiler bile





27/9/2006 - ...


bi şarkı çalıyor arkadan kumsalda
ardında bıraktıklarını temizlemeye çalışırken penguenler



götü yere yakın olandan korkacaksın derdi biri

o zamandan beri kalkık kıçım işte!

eskiler

21/11/2008 - bitik
bitmiş zaten ,

bana öyle baktığında

sessizlikle birlikte

sadece sesi duyulur yere düşen boş gözyaşlarımın


21/11/2008 -

ne oldu şimdi

iyi mi oldu

yoksa boktan bi yol mu girdiğim

çıkabilsem





20/11/2008 -

yok bişey işte

attığımız çöpler gibi kelimeler

beyin çöplüğümden süzülüp

tekrar ağzıma doluyor

aslında

gözlerim doluyor sadece.

farketmeden



9/1/2007 - garip

hayat olaylar insanlar

koşuşturmaca içinde

sen herkes gibi deilsin

olsaydın onlar gibi sokakta yürüyen koşan

trene yetişmeye çalışan

son otobüsü kaçıran

farklı olurdu herşey



inan!



18/12/2006 - birden

karıştı saçlarım aptal bi rüzgarın üşüten soğukluğuyla

aklımsa hep karışıktı zaten

buhar tuttum beynimin kırışıkları düzelsin diye

suyu çekildi daha bi aptal oldum





29/11/2006 - yakın

yaşamasaydım hiç seni

kokuna alışmasaydım keşke

sarılmasaydım dokunmasaydım yumuşak tenine

terini içime çekmeseydim soluksuz kalana dek

belki şimdi daha masum olurduk ikimizde



belki daha az canım yanardı belki daha az kanardı ruhum

çık artık hayatımdan uzaktan seyret beni




29/11/2006 - mutlu bi gün

karmakarışıklığımla devam ediyorum hayatıma düzelmiyor hiçbişey işte

hep böyle kafam bulanık içim buruk gözlerim sulanmaya hazır

bu aptal dünyada hep böyle yaşadım ben

hep hüzünlü hep buruk biraz deli

bişeyler yanlış çalışıyor bu bedende

ama ne bilemiyorum ki düzeltmeye çalışayım

aç kurtlar dolanıyor içimde sürekli beynimi yediler en sonunda

yaşamak ta istemiyorum aslında artık

böyle otururken bu aptal odada bu sandalyede ölsem sessizce

kimse farketmese kimse üzülmese çürüse bedenim burada

akbabalar bassa burayı çürük ruhumu yeseler





28/11/2006 - kabus

yaşıyoruz hala

bitmek bilmeyen bir kabus gibi her gözümü kapadığımda gördüğüm.

her sabah gözümü açtığımda



ulan yine mi yaşıyorum



24/10/2006 - gece

ağladı bütün gece içkim balığa olan hasretinden

gözyaşlarını içtim bende su diye

kendi gözyaşlarımıda kattım arada



sonra sustum

bi daha hiç konuşmadım

küçük beyinleriyle beni yargılayan insanlardan uzak





23/10/2006 - kan

yalan aslında herşey

gördüğümüz yaşadığımız

her nefes alışımız yalan

biz sadece kendimiz sanıyoruz hayatı

o en büyük yalan kendimize söylediğimiz



ama kanıyoruz her seferinde oluk oluk


23/10/2006 - kafam

ne kadar yaşıyoruz ki

ayık kafayla

yüzleşince aynada ki aptal yüzümüzle

sabah alkol damarlarımda hala



ama kafam kocaman yine



22/10/2006 - !

yanımda oturdu bütün gece varlığı

kalkmak istedim kaçmak

ama yapmadım oturdum bütün yüssüzlüğümle orada



ama bitti!



22/10/2006 - boş

yıktım bütün sığınılacak limanları dün gece

kapadım ruhumu sabah 9 vapuruna



9/10/2006 - başardınız

bütün sinirim tepemde...

uyandım beynimde matkap sesi

kalktım kahve yaptım

ses kesildi



amacınız beni mi uyandırmaktı





5/10/2006 - :

ne çok ağladım yine be
gözlerim kurudu sanmıştım oysa



2/10/2006 - yok ki

küçük bi sinir krizi

sonsuz ama!



1/10/2006 - yokluk

hiç birşey kokmuyor aslında ruhum
ne sigara ne deniz ne de sen
sadece belirsizlik kokluyoruz ikimiz


ve derin bir nefes alıyoruz hayattan




28/9/2006 - zeytin dalı


yokluk gecelerinde kolumdan çeken şeytanın kuyruğunu

çatal sanıp sapladım sabah tostuna katık yaptığım zeytine!



28/9/2006 - ne ki?

ben bu değilim aslında senin gölgende yaşayan

ben sen değilim aslında biraz şarap sanrısısın

çook sancılı!



27/9/2006 - a.q.


kaçıyorum arkama baka baka sokaklarda

peşimden gelirsin belki die

boşluk koşuyo peşimden

nefesim kesiliyo

yakalanıyorum hep

8 Nisan 2009 Çarşamba

ne kadar saçma herşey ne kadar yalan

22 Ocak 2009 Perşembe

aşka ve terke dair

Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne sevebilir, ne terk edebilirsiniz.
Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında...
En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır; iç çekişmelerinizin müsebbibi, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.
Gözyaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır. Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...
Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz;
"Ölmek var, dönmek yok"tur.

* * *

Lakin gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını...
Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya... Şurasından, burasından eleştirmeye koyulursunuz:
"Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa..."
Başkalarını örnek göstermeye, "Bak onlar nasıl yaşıyor" demeye başlarsınız.
Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık, yanlışını görür düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi ya.." diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı; açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından...
Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.
O, sevgisizliğinize yorar bunu... İhanete sayar. Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
"Ya sev böyle ya da terket" diye gürler...

* * *

Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ışıtan o rüya, bir kabusa dönüşür birden... Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size... Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...
Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar mahkum eder.
Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, siler sizi defterden...
"İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için..." dersiniz, dinletemezsiniz. Ayrılırsanız yaşamayacağınızı bilirsiniz, lakin böyle de sevemezsiniz.
İhanetten kırılmşıtır kaleminiz; severek, terk edersiniz...

* * *

"Madem öyle..."nin çağı başlar ondan sonra...
Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir, madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde "günah sizden gitmiştir".
Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...
Daha özgür olacağınız limanlara demirlerseniz bir süre... Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni... Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Deli kanlılar, eli kanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çevresini...
Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye...
Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...
"Bana ne... kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre...
Ama sonra... ansızın kulağımıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden...
Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi, yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh rakı içmeyi...
Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız, sular kulağına fısıldasın diye...
Dönüp "Seni hala seviyorum" diye bağırmak geçer içinizden...
Dönemezsiniz.
Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.

* * *

Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla olur, ne onsuz...
Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, hem "Ne olacak sonunda" kuşkusu...
Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz.
Sürünür gidersiniz.

Can Dündar

6 Ocak 2009 Salı

27 Aralık 2008 Cumartesi

çalıştım çabaladım hep başka insanların senin hakkında söyledikleri doğrultusunda bişeyler yapmaya.ama yanlış oldu işte.başaramadım.
sen bana konuşsaydın biz olsaydık sen ve ben olmaktansa belki hallederdik.
artık ikimiz içinde çok geç.

24 Aralık 2008 Çarşamba

ben bu dünyanın gayr-ı meşru, istenmeyen ama kürtaj için geç kalınmış çocuğuyum.